Kurumsal Uzun Ömürlülük
16 Ekim 2018
Kurumsal Uzun Ömürlülük
Başarılı firmaların ömrü hiç bu kadar kısa olmamıştı. Şirketlerin ortalama ömrü Almanya’da 45 yıldan 18 yıla, Fransa’da 13 yıldan 9 yıla, İngiltere’de ise 10 yıldan 4 yıla inmiş durumda. S&P 500’ün yapmış olduğu araştırmaya göre: 1965 yılında S&P 500’deki firmaların ortalama ömrü 33 yılken, 1990’da 20 yıl olmuş; 2026’da ise 14 yıl olması öngörülmektedir. Bu da gelecek 10 yıl içerisinde S&P 500 firmalarının %50’sinin artık faaliyette olmayacağını göstermektedir. Ülkemizde ise şirketlerin %80’i 5.yılına; %96’sı ise 10.yılına ulaşamıyor. ATO’nun 2005 yılında yapmış olduğu araştırmaya göre ortalama ömür 12 yıl. 2017’ye gelindiğinde ise mevcut dalgalı ekonomik şartlar doğrultusunda, bu ortalamanın dramatik şekilde düşüşte olduğunu tahmin etmek zor değil.
Bu veriler organizasyonel karar vericiler; yani liderler için ne anlam ifade etmektedir?
Günümüzdeki en büyük mücadele Kurumsal Uzun Ömürlülüğü ( Corporate Longevity) karlı ve sağlıklı şekilde sağlamaktır. Bir firma uzun ömürlülüğü yaşayabilmek için kendini yeniden keşfetmelidir. Bunu sağlayabilmek için ise öncelikle yaşadığımız hayatın ve bulunduğumuz organizasyonun içindeki bağlamları anlamamız gerekir. Bu da organizasyonun ne kadar iyi olduğuna (Organizational Well-Being’e) bağlıdır. İyi olma durumu ancak sağlıklı, mutlu, canlılığımızı ve üretkenliğimizi sürdürdüğümüz bir ortamda ortaya çıkar.
İyi Olmak (Well-being)
Şirketimizin iç ve dış dünyası arasındaki bağlantıları anlar ve bütünlüğü sağlarsak, iyi olma halini yaşarız. Ancak günümüz koşullarının bize dikte ettiği yaşam biçimi, bütünden kopuk şekilde; belirli çerçeveler, görevler ve koşullar içinde yaşamamız ve analiz ederek, anlamlandıracak vakit bırakılmaması üzerine kuruludur. Bu durum bizlerin ne iç dünyamıza dönüp bakmamıza ne de iç ve dış dünyamızdaki bütünlüğü anlamamıza fırsat vermediğinden; bu bütünlüğü sağlamak hiç de kolay olmamaktadır. Yaptığımız en büyük hata ise konuya mekanik/ teknik gözle bakmak, her şeyi parçalara bölerek analiz etmek ve o parçalar içinde iyileştirme yapmaya çalışarak her şeyin iyi olmasını beklemektir. Böyle bir ortamda da büyük resmi görecek vakit, ihtiyaç ve dürtü hiçbir zaman oluşamadığından yaratıcılık, inovasyon olması; çalışan bağlılığında ve organizasyonun varlığında süreklilik sağlanması en büyük mücadele konusu olur.
İyi olmak ( well-being ) için bireydeki ve organizasyondaki her şeyi büyük resimde bütünlük içinde anlamak gerekir. Bu anlayış halinde ise müthiş bir farkındalık, aksiyon, performans ve iyi olma hali (well-being) ortaya çıkar. Kurumsal uzun ömürlülük bu yolla sağlanır.
Sinan Ergin tarafından yazılmıştır.